Zeynep Köklüce

 

(1993 - )

   Zeynep Köklüce, 1993 yılında İstanbul’da doğdu. Sanatçı; 2011-2016 yılları aralığında sanat eğitimini, Rome Art Academy’de görmüş Tebriz’li ressam Yakup Hüseyizade’den klasik yağlı boya, pentür ve spatula tekniklerinde eğitimler aldı. 2015-2018 yılları aralığında kendi kurduğu Sanat Atölyesi’nde çeşitli tekniklerde resim dersleri verdi ve ilk kişisel sergisini açtı. 2015-2019 yıllarında Kemerburgaz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Plastik Sanatlar Bölümü’nden birincilik derecesiyle mezun oldu.

   2020 yılında başladığı Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Plastik Sanatlar ve Resim tezli yüksek lisans programında halen devam etmektedir. 2021 yılında Pearson Journal 2 Uluslararası Sosyal ve Beşeri Bilimler Kongresi’nde ‘’Tenebrizm ve Chiaroscuro’’ resim teknikleri üzerine yaptığı bilimsel araştırmasının sunumunu gerçekleştirdi. Sanatçı, birçok ulusal ve uluslararası karma sergilerde yer almıştır. Çalışmalarına İstanbul’ daki atölyesinde devam etmektedir.

 

SANAT ANLAYIŞI

   Yapıtlarında insanı konu olarak ele alan figüratif resim sanatçısı Zeynep Köklüce; Kandinsky’nin sanata ve felsefeye kazandırdığı ‘’Sanatta Tinsellik Üzerine’’ analizinden yola çıkarak irdelediği insan bedenleri; ‘’Duyuüstü evrenle buluşurken içerisinde bulunduğu duygu durum hallerini, yaşamına dair izleri arasında bağlantı kurarak, tüm bu işleyiş sürecinde maddesel özün derinindeki tinselliğe yakınlaşma arzusuyla asıl aradığı şeyin tinsel bir güç olduğuna‘’ inandığını ifade etmektedir. ‘’İnsanın doğa ile özdeşen bir varlık olduğunu’’ tanımlayan sanatçı, doğa’nın içerisinde herhangi bir zaman veya mekan kaygısı taşımadan, figürlerini tabiat ile bütünleşmiş lirik bir anlatım biçimiyle ifade etmektedir. Doğa; duyguların uzantısı niteliğinde eserlerinde yer almaktadır. Kompozisyonlarında kulandığı ışık ve karanlık, maddeyle karşılaşması durumunda karanlığın içerisinde duyumsadığımız gizeminin derinliklerindeki ruhsal yansımaları, insan bedeninin mutlak varlığı ve tinsel boyutu arasında önemli bir bağ oluşturmaktadır.

   Resimlerine başlık olarak; ‘’Lux et Veritas’’ yani ışık ve hakikat anlamına gelen latince deyimden yola çıkarak; atmosferde belli bir dereceye kadar ışığı tutup, nesneleri veya figürleri karanlıkta algılanabilir hale getirmeye çalıştığım kompozisyonlarıma hacim ve derinlik yanılsamasını katmaya çalışmaktadır. Veritas (hakikat) olanın; plastik anlamda figürlerin veya nesnelerin varlığı karanlık ve ışığın buluşmasıyla tinsel boyutun derinleştiği kurgusal bir sahnedir. Tüm bu birbiriyle bütünleşik plastik değerler, manevi ışığımızın belirmesiyle izleyiciyi kendi düşün alanına götürerek resim ve izleyici arasında ruhsal bir bağı kurmaya çalışmaktadır. Yüz yıllarca Işık ile ilişkilendirilen hakikat, inanç, bilgelik, erdem, lütuf, bilgi ve kutsallık gibi Tanrı'yı ve insanın kalbi ile kurduğu duygusal gücü tanımlamak için kullanılan mecazi dilin bir parçasıdır.

   Sanatçının kullandığı impasto tekniği, mükemmelliyetçilikten uzak ve doğrudandır. Herhangi bir çağa ait olmayan figürlerinde, alışılmadık tensel yüzeyleri büyük bir hazla yakalayıp ve ondan zevk aldığını ifade etmektedir. Kullandığı renkler ara tonlardan oluşmaktadır ve en çok kullandığı sembollerden biri olan kuşlar; aşkı ve ölümü temsil etmektedir. Tüm bu semboller, anlam ve ifadeye göre tinselliğe gönderme yapmaktadır. Ressamın resimlerinde kullandığı tonlar ara tonlardan oluşmaktadır. Keskin bir mekan algısı olmayan karanlık, belli belirsiz atmosfer içerisinde, melankolinin duygusallığı ile düşüncelerin gezindiği derin bir düşün alanı olarak gördüğünü ifade etmektedir.